Yıllardır kayıp altın Kibele heykelinin peşinde olan bir Alman mühendisle birlikte el kapısındaki Türk işçisi Salih, birlikte zengin olma düşüyle Anadolu’ya dönerler. Oysa, Salih, daha güzel bir hayat için Almanya’ya göçmemiş miydi? Onun kanına giren ve sonunda o kanın akmasının da sebebi olan Müller’e kanar…
Müller ve Salih, arkeolojik hırsızlık için kendilerine bir yardımcı bulur: Mirza Hud… Bir seri katile dönüşecek olan Salih’in köylüsü ve çocukluk arkadaşı. Evet, Kibele’nin paha biçilmez heykeli Salih’in köyünün bulunduğu topraklardaki bir mağarada saklıdır. Ve o mağaraya götürecek olan bilgiler de Müller’dedir.
Yazar Cevat Turan, tipik bir tarihi eser kaçakçılığı olarak başlattığı “Kibele’nin Laneti” romanını, Mirza Hud’un ortaya çıkmasıyla birlikte bir insanın zihni arkeolojik kazısına dönüştürüyor.
Mirza’nın işlediği her cinayetle birlikte okur hayata dair sorgulamalarla birlikte ölüm-yaşam, iyilik-kötülük, ölen-öldüren, haklılık-haksızlık gibi kadim kavramları da tartışmaya başlıyor. İlk iki kurbanının ölüm gerekçesi Mirza’nın çocukluğunda uğradığı istismar. Sonrasındaki 6 cinayetin de zincirleme birbiriyle bağlantısı var. Bu manada okur da Mirza’nın suçları konusunda hüküm verirken derin bir hesaplaşmaya girebilir. İçiçe geçen hayat pasajları, cinayetler ve sorgulamalarla Mirza Hud’un peşinden biz de onun saklandığı dağlarda dolaşıp, sarı sarp kayalıklara tırmanıyoruz.
Mirza Hud’un peşindeki idealist komutan Kamer Nalbantoğlu ile birlikte de yalan ve doğruluk üzerinden hayatı irdeliyoruz. Ardından Safinaz ile ilişkisinin tanığıyız. Ve şöyle bir ikilemde kendimizi buluyoruz: Bir seri katil aşık olabilir mi? Olursa bu aşk onu dönüştürebilir mi?
Edebi açıdan bizim romancılarımızın pek başvurmadığı bir tekniği de kullanıyor Cevat Turan. Yazar, Mirza Hud’un her kurbanının iç sesini duyuruyor okura. Turan, bir seri katili tüm keskinliğiyle anlatırken, diğer taraftan tarihi eser kaçakçılığı üzerinden de sıradan insanların da nasıl olağandışı bir çizgiye kaydıklarını çarpıcı bir anlatımla ortaya koyuyor. Öyle ki hırsları nedeniyle onların da bir anda birer seri katile dönüşüp dönüşemeyeceği tartışması içine sokuyor okuru.
Cevat Turan, “Kibele’nin Laneti”nin başkahramanı Mirza Hud’u gerçek hayattan almış. Dahası, bu katille yüz yüze de görüştükten sonra romanının başına oturmuş. Ve Turan hakikatle kurguyu çok iyi kullanıyor romanında.
Daha önce “Unutmalar Şehri” ve “Bir Eylül Yarası” adlı romanlarıyla da okur karşısına çıkan Cevat Turan’ın bu son eseri “Kibele’nin Laneti” 338 sayfadan oluşan çok yönlü bir polisiye. Alfa Yayın Grubu bünyesindeki Mona Kitap’tan çıkan roman tabiri caizse bir solukta okunuyor…